YÖNETSEL DÜŞÜNCE TARİHİ - 4
Neo-klasik yönetim düşüncesi, İkinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren popülerliğini kaybetmiş ve yerini modern yönetim düşüncesine bırakmıştır. Modern yönetim teorisi, sistem yaklaşımı ve durumsallık yaklaşımdan oluşmaktadır (Genç, 2012).
1. Sistem Yaklaşımı
Sistem yaklaşımının temeli; fizik ve biyoloji alanlarında çalışan Ludwig Von Bertalanffy’nin genel sistem yaklaşımına dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre bir yapının tam olarak analizi için o yapının bir sistem olarak çözümlenmesi gerekmektedir. Sistem, birbirine bağlı ve bağımlı parçaların oluşturduğu bir bütünü ifade etmektedir (Certo, 2003). Sistem yaklaşımına göre bütünü oluşturan bu parçalardan her biri kendine has işleyiş özelliğine sahip olmakla birlikte her birinin etkinliği birbirlerine bağlıdır. Bu yaklaşımı diğer yaklaşımlardan ayıran en önemli özellik, bütünü oluşturan parçaların ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerinin bir arada incelenmesidir (Koçel, 2010).
Genel olarak örgütler; açık ya da kapalı sistem özellikleri gösterirler. Kapalı sistemler, kendisi dışında herhangi bir sistemle ilişki kurmayan veya çevresindeki sistemlerden hiçbir şekilde etkilenmeyen sistemlerdir. Açık sistemler ise içinde bulundukları çevre ile ilişkiler kuran, haberleşen ve hem etkilenen hem de etkileyen bir yapı gösterirler (Daft, 2000).
Kapalı sistemler, kendi başına devamlılık sağlamaya çalışır ve dışarıdan herhangi bir kaynak kullanmak istemez. Yani kendi çevreleriyle ilişki içine girmeye ihtiyaç duymazlar. Bu sistemlerde dışarıdan enerji kullanımı söz konusu olmadığından entropi, yani sistemin varlığını daha fazla devam ettirememe durumu görülebilir. Oysa her örgütün, enerji sağlamak için dış çevrelerine ihtiyaçları vardır. Sadece açık sistemler, entropiden kaçınabilirler ve fiziksel, insan ve finans kaynakları şeklinde enerji girişi sağlayarak negatif entropi yaratabilir ve yaşamlarını sürdürebilirler (Williams, 2009).
Açık sistemler; girdi, dönüşüm süreci, çıktı, yenilenen girdi ve geri dönüşüm kavramları ile açıklanmaktadır. Açık sistem, kendi çevresinden ya da başka sistemlerden bilgi, enerji ve materyal alarak bunları işler ve yine kendi çevresi ile diğer sistemlere mal ve hizmet olarak sunar (Koçel, 2010). Açık sistemlerde örgütün farklı unsurları; birbirleriyle ve zamanla daha büyük bir çevreyle iletişim ve etkileşim içine girer. Bu nedenle çevresel değişim ve gelişmelerden etkilenirler (Genç, 2012). Sistem yaklaşımına göre örgütler, ancak çevresel değişime ayak uydurmaya çalışarak çalışanlarının tatminini sağlayabilir ve istedikleri yüksek performansa ulaşabilirler (Bartol ve Martin, 1991).
Okulu saran dış çevre; örgütü etkileyen sosyal, politik ve ekonomik güçlerden oluşur. Bu güçler; yerel ve ülke bazında okul yöneticilerini baskı altında tutmaktadır. Örneğin devletin sıfır-tolerans politikalarına göre bir öğrencinin uzun süre devamsızlık yapması, sınıfta kalmasını gerektirmektedir. Bir başka örnek, okul yöneticilerinin devletin zorunlu kıldığı başarı testlerinde iyi sonuçlar almaları için sürekli olarak baskı ile karşı karşıya kalmalarıdır. Aynı zamanda okul yöneticilerinin bütçeleme, personel işleri ve okul aile birliği gibi artan sayıdaki yönetsel görevle de ilgilenmeleri gerekir. Bu yüzden okul yöneticileri, eşzamanlı olarak dış çevreyi gözlemleyip “dışsal” taleplere cevap verirken ve bunlarla ilgili öngörüde bulunurken “içsel” işleyişi de etkili bir şekilde yönetmeli ve geliştirmelidir (Lunenburg ve Ornstein, 2013).
Sistemlerin diğer iki karakteristik özelliği de bütünlük ve sinerjidir. Bütünlük, sistemin kendisini oluşturan tüm alt sistemlerle beraber bir bütün olarak değerlendirilmesini ifade eder. Sistemin herhangi bir yerinde yaşanan bir değişiklik, sistemin tümünün etkilenmesine de sebep olur. Sinerji, sistemin tüm çalışan parçalarının karşılıklı etkileşimi anlamına gelmektedir. Bir örgütte birbirini etkileyen parçaların toplamı, bunların ayrı ayrı çalışması durumunda oluşacak etkiden daha büyük bir etki oluşturur. Sistemin her bir parçası görevini yerine getirirken diğer parçaların da performanslarını arttırmaktadır (Mullins, 2007; Robbins ve Coulter, 2007; Williams, 2009).
Her sistem, alt sistemlerden oluşur ve bir üst sisteme bağımlı yaşamını sürdürür. Sosyal örgütlerin belli başlı alt sistemleri; üretim, yaşatma, yönetim, destek ve uyum alt sistemleridir. Ayrıca her örgütün; enformasyon, iletişim ve besleme alt sistemleri bulunmalıdır. Bu son üç alt sistem, sistemin girdi ve çıktılarını düzenlemek açısından önemlidir. Her alt sistemin kendine özgü nitelik ve görevleri bulunur. Örneğin üretim alt sisteminde ekonomik değişmelerden hızlı ve geniş ölçüde etkilenme, uyum alt sistemine dış enformasyon ve iç değişme, yürütme alt sisteminde kontrol ve uzlaştırma görevleri yerine getirilir. Eğitim sisteminde, yukarıdaki alt sistemlerin etkileşimli ilişkiler içinde kurulmuş olması gerekir. Böyle bir sistem, diğer sosyal sistemlere göre daha açık olmak zorunda olduğundan enformasyon-iletişim besleme alt sistemlerine daha fazla ihtiyaç duyar (Bursalıoğlu, 2012).
Eğitim örgütlerinin çok yönlü ve karmaşık bir yapıya sahip olması sistem yaklaşımını zorunlu kılmıştır. Eğitim örgütleri, hızla değişen politik ve ekonomik değişikliklere cevap verecek bir yapıda olmalıdır. Bu örgütler, örgüt sosyolojisi ve örgüt psikolojisindeki değişiklikleri içerdiğinden parçaların bütüne ilişkin anlamlı katkısının eşgüdümlenmesi gereklidir. Aksi takdirde değişim ve gelişimin gerisinde kalan eğitim örgütleri, kapalı sistemler olarak ilişkilerin anlamlaştırılmadığı bir yapıya dönüşebilir (Uğurlu, 2007).
2. Durumsallık Yaklaşımı
1970’lerden sonra uygulamada karşılaşılan güçlükler ve somut olarak var olan güç ve baskılar nedeniyle durumsallık yaklaşımı (contingency approach) gelişmeye başlamıştır. Bu yaklaşımla örgütlerin karşılaştığı sorunlara sadece klasik yönetim teorilerinin katı kuralları ve varsayımları veya sistem yaklaşımının genel ve soyut ilkeleri ile çözüm aramaktan 112 vazgeçilmiştir. İşletme ve çevre ilişkilerine yeni bir boyut kazandıran durumsallık yaklaşımı, genellemeden ziyade işletmenin içinde bulunduğu koşullar üzerinde durmaktadır (Eren, 2012).
Yüz yıldan fazla bir süredir yönetim konusunda yapılan araştırmalar göstermiştir ki bütün yönetim teori ve uygulamalarının sınırlılıkları ve sınırları vardır. Hiçbir yönetim düşüncesi ya da uygulaması evrensel değildir. Çoğu zaman işe yarar olabilmekle birlikte bu teori ve uygulamalar her zaman işe yaramazlar. Peki, yöneticiler hangi teori ve yaklaşımın kullanılacağına nasıl karar verecektir? İşte durumsallık yaklaşımı; açık bir şekilde, evrensel yönetim teorilerinin olamayacağını ve en etkili yönetim teorisi ya da düşüncesinin yöneticilerin ya da örgütlerin belli bir zamanda karşılarına çıkan durumların ya da problemlerin çeşitlerine bağlı olduğunu savunur (Williams, 2009).
Durumsallık yaklaşımı; diğer yönetim teorileri ve yaklaşımlarından farklı yeni bir yaklaşım değildir; aksine onlarla birlikte ele alınan ve o yaklaşımların hangi durumlarda daha faydalı ve etkili olabileceklerini araştırır (Şimşek ve Çelik, 2012). Bu yaklaşıma göre her durumda ve her zaman geçerli olabilecek yönetsel yaklaşımlar yerine her örgüt kendi iç yapısına, içinde bulunulan koşullara ve çevresel şartlara en uygun yaklaşımı sergilemelidir. (Morgan, 1997). Bu nedenle her koşulda geçerli tek bir en iyi organizasyon yapısı yoktur ve “en iyi” durumdan duruma değişecektir.
Durumsallık yaklaşımının bu özelliği, klasik ve neo-klasik teorinin değerini ve yararını ortadan kaldırmaz. Aksine bu yaklaşım, daha önceki teori ve yaklaşımları uygun çerçeve içine koyarak onları daha yararlı bir hale getirmektedir. Örneğin bazı durumlarda klasik teorinin öngördüğü hiyerarşik organizasyon yapısı ve otokratik liderlik tarzı uygun olabileceği halde bazı durumlarda bunun tam tersi sistem 4 tipi bir yapı ve liderlik tarzı uygun olabilir (Koçel, 2010).
Durumsallık yaklaşımının bir diğer özelliği de organizasyonu bir sistem olarak ele almasıdır. Bir işletmenin organizasyon yapısı çeşitli dış çevre ve iç çevre unsurları tarafından etkilenmektedir.
Durumsallık yaklaşımına göre çevre kuvvet yapısını oluşturan sosyal, politik ve ekonomik ilişkiler çevreden çevreye değişir. Bu nedenle yapıyı meydana getiren üyelerin özellik ve nitelikleri konusunda kesin kurallar söylenemez. Sistem ilke ve kavramları açısından okulun yönetim yapısı, çevre kuvvet yapısıyla ilgili tüm enformasyonu sağlamak ve değerlendirmek zorundadır. Okulun yönetim yapısı, bu enformasyon yoluyla kuvvet yapısı ve liderlerinin davranışlarına ilişkin tahminlerde bulunabilir (Bursalıoğlu, 2012).
GK'ye ait yüksek lisans ders ödevinden alıntıdır.
Comments